3 Haziran’a kadar sürecek TASAM 5. Dünya Türk Forumu'nun bu seneki teması "Stratejik İletişim: Referans Değerler, Kurumlar, Kişiler" ve "Türk Diasporası Vizyonu, Stratejik İletişim ve Yönetişimi". Foruma ayrıca Türk Dünyası ve Diasporalarının birçok ülkedeki akademisyen, devlet adamı, diplomat, gazeteci, sivil toplum, düşünce ve kanaat önderleri katılıyor.
TASAM Başkanı Süleyman Şensoy forumun amacını Al Jazeera’ye şöyle açıkladı:
"Temel amaç Türk dünyası arasındaki entegrasyonun siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri olarak tüm boyutlarda derinleşmesine katkı sunmak. Hem Türk dünyasına hem de diasporaların entellektüel gündeminin güçlenmesine katkıda bulunmak.”
Şensoy, Türkiye’nin Türk dünyasıyla din, dil, tarih ve coğrafyayı temel alarak farklı sektörel ve finansal derinleşmeyi, karşılıklı bağımlılığı inşa etmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Bölgedeki jeopolitik ve jeostratejik denklemin değiştiğini işaret eden Şensoy, Rusya’nın yeniden güçlendiğini ve bölgede daha etkili olmaya başladığını hatırlatıyor. Bölgede değişen denklemde Türkiye’nin alabileceği rolü ise şöyle ifade ediyor:
"Çin, İpek Yolu üzerinden ve agresif ekonomik büyüme üzerinden bölgede daha etkin. ABD liderliğindeki Batılı blok da Orta Asya’yı çok startejik merkeze almış durumda. Dolayısıyla bölgedeki rekabet de arttı. Türkiye’nin de işi zorlaştı. Ama güçlü bir emel var, onun üzerinde çalışmak gerekiyor. Türkiye’nin çok iyi odaklanması lâzım. Reel politik bir yaklaşıma ihtiyaç var. Belli alanlarda iyi tespit edilmiş, butik alanlarda sonuç almaya çalışmak gerekiyor. Hizmet sektörü ve müteahhitlikte Türkiye’nin büyük başarıları var. Ayrıca bu ülkelerin devlet yapılarının kurumsallaşması noktasında da Türkiye’nin birikimlerinin yansıtılması ve bunun peşinde de bazı sektörlerin buna entegre edilmesi mümkün. Dolayısıyla iyi bir analizle butik alanlar tespit edildiğinde, gerektiğinde de ikili üçlü ortaklıklarla bölgede etkin olan ülkelerde çok önemli ve güçlü neticeler alınabileceğini düşünüyorum. Çünkü bölgenin temel endişesi güvensizlik. Yani her ne kadar reel politik gereği Rusya ile iyi geçinseler de, Çin ile Batılı ülkelerle ilişkileri olsa da hiçbir ülke kendisi kendini güvende hissetmiyor. Bu yüzden Türkiye’nin özgün bir bakış açısıyla daha fazla güven telkin eden bir yaklaşım ortaya koyması gerekiyor. Yani bence şuna ikna etmesi lâzım bölge ülkelerini; biz ne Batı’nın ne büyük güçlerin altenatifiyiz. Biz bir denge unsuruyuz. Karşılıklı güven verici gelişmeler olursa çok büyük potansiyel olduğu kanaatindeyim."

"Türk dünyasıyla bütünleşmek için AB'yi örnek almalıyız"
TBMM 21. ve 22. Dönem Milletvekili Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş da Al Jazeera’ye Türk dünyası arasındaki en büyük sorunlardan birinin Türk ve İslâm kültürüne dönme konusundaki yavaşlık olduğunu belirtiyor. Yalçıntaş, Türk dünyasının bütünleşmesi için AB’yi örnek alması gerektiğini ifade ediyor:
"AB ortak pazar diye başladı, sonra kültürel kısma ağırlık verdi. En son siyasi kısma ağırlık verdi. İşte bizim de bu yedi Türk devleti içerisinde böyle bir birliğe gitmemiz lâzım. Bunun temeli Türkçe Konuşan Ülkeler Birliği diye 2009’da Nahçıvan’da atıldı. Buna o zamanki cumhurbaşkanımız Türk Konseyi dedi. Ama bunun hızlanması lâzım. Üç ana temelde bir ve beraber olmamız gerek. Bunların birincisi İslâm inancını güçlendirmek, kuvetlendirmek. Onun etrafında birleşmek. Çünkü din her zaman toplumda en fazla etki yapan sosyal gösterge olmuştur. İkincisi ekonomi… Sınırları aşalım, insanlar kolayca gelip gitsin. Serbest dolaşım olsun. Birbirimize ithal ettiğmiz, ihraç ettiğimiz mallardan vergi almayalım. AB böyle oldu. Sonra da siyasi birlik oluşturalım. Ortak bir parlamento oluşturulumalı. Avrupa Parlamentosu gibi. Böylelikle siyasi birliği oluşturmuş oluruz."

"Kıbrıs görüşmelerinden ümitvar değilim"
Foruma eski KKTC Başbakanı Hakkı Atun da katıldı. Al Jazeera’ye de konuşan Atun, Türk hükümetlerinin KKTC’nin her zaman yanında olduğunu ve bu sayede ayakta kaldığını belirtti. Türkiye’nin KKTC’ye özellikle ambargonun kaldırılması noktasında ekonomik katkıları olduğunu hatırlattı. Güney Kıbrıs Rum tarafıyla müzakereler konusunda ise Türkiye’den beklentilerini şöyle ifade etti:
"Rum tarafının kırmızı çizgileri öyle kabul edilmez noktadadır ki mesela Türk askeri çıkacak, garantiler kalkacak, Güzelyurt verilecek, mülkiyet konusu çözülecek, toprak iade edilecek gibi… Ben şahsen sonuçtan çok ümitvar değilim. O zaman artık bu son görüşme olmalıdır. Türkiye bu konuda artık dik durmalıdır. Yine bizi tanıtma yönünde en çok ön ayak olacak, destek olacak Türkiye’dir. Bundan sonra görüşmelerin tıkanması durumunda Türkiye’den beklentimiz budur. Ayıca KKTC’de üniversitelerimiz vardır. Yüzde 75’i Türkiye’den gelen öğrencilerden oluşmaktadır. Türkiye’den iki üniversite de KKTC’de kampüs açtı. Kendi üniveristelerimizle rekabet edecek ama onların eğitim standardını belli bir düzeye çekecek bu tür çalışmalar önemli. Bunlar ayrıca Türkiye’nin Kıbrıs Türkü’nün KKTC’de kalıcılılığında bir kararlılık içinde olduğunu da gösteriyor. Bu çok memnuniyet vericidir."